Ağacın Dalında Hayat Bulan Halk: Tahtacılar
Geçmişte Yunan tanrılarının evi olan İda
Dağı, Orta Asya göçleriyle Türklerin yurdu oldu. Anadolu’ya en önde giren
akıncı boyları aynı zamanda en batıya gelenlerdi. Kökleri Ağaçerileri’ne
dayanan bu akıncı boylarının birçoğu Hacı Bektaş Veli’nin etkisiyle Aleviliği
tercih edip doğayla barışık bir hayat felsefesi edindiler. Geçmişte Afrodit’in
yüzünü yıkadığı pınarlar akan İda Dağı’na Türkler Kazdağları ismini verdi.
Dünya’nın İsviçre Alper’inden sonra en çok oksijen üreten ulu çam ağaçları
Alevi Türkmenlerinin geçim kaynağı oldu. Ağaç ve orman işçiliği manasına gelen
ve Orta Asya’dan Anadolu’nun en ucuna getirdikleri meslekleri aynı zamanda
onlara isimlerini verdi. Başlangıçta orman içlerinde konar-göçer bir yaşam
sürmeleri onları mevcut sosyokültürel ortamdan ayırdı. Kazdağları’nın
eteklerinde B eksi olan kan gruplarının bile değişmeden günümüze geldiği
Tahtacılar’dan söz edilebilir. Günümüzde ise yerleşik yaşama geçen Tahtacıların
büyük çoğunluğu geçim kaynağı olarak toprağa bağlandı. Ancak binlerce yıldır
süregelen Tahtacı Türkmenleri dini gelenek ve göreneklerini halen sürdürüyor.
Bugün Kazdağı çevresinde Balıkesir
Edremit ilçesi, Çanakkale merkez ve Bayramiç, Ezine, Ayvacık ilçelerine bağlı
olmak üzere yirmi dokuz Tahtacı köyü var. Bunlardan biri de Çanakkale Merkez’e
bağlı Akçesme Köyü. Köyün ismi Rumlardan kaldığı düşünülen çeşmeden geliyor. Köyün
etrafını çevreleyen ağaçların gölgesinde Kazdağları’nın bereketinden beslenen
gürül gürül dereler akıyor. İnsanlar yüzünü doğaya ve toprağa dönmüşler, büyük
şehirlerdeki karmaşa o kadar uzak ki buraya. Yazgül teyze bizi köyün girişinde
karşılıyor. Bir çınarın gölgesine oturuyoruz ve bize Türkmen adetlerinden olan ayran
ikram ediyor. Çınar ağacının gölgesinde Yazgül Çelik ile tahtacıları ve
kültürlerini konuşmaya başlıyoruz…
Her doğan çocuğun bir ağacı olur
Köyümüzün kuruluşu çok eski. Nenem 103
yaşında öldü o bile kuruluşunu bilmiyordu, o kadar eski. İran üzerinden
gelmeler Horasan bölgesinden. Osmanlı’dan da eski zamandan geliyorlar yani.
Benim anamgiller tahtacılarmış. Tahtacılığı yapmayınca eskiden geçim mümkün
olmazmış buralarda. Özellikle Kazdağları eteklerinde daha çok varmış. Yerleşik
düzene geçtikçe birçoğumuz artık toprağa bağlandık ama Tahtacılık kültürünü
yaşatırız hala. Bizim çocuklarımızın her birinin doğduklarında ağacı olur.
Tahtacılık ağaç kesen, tahta biçen anlamına gelir ama biz ağaca değer veririz.
Ekmeğimiz, suyumuz, hayatımız ağaçtır.
Diktiğimiz ağaçlar baki kalacak
Türkmenler çok çalışkandır. Dağda da
tarlada da eşiyle, çoluk çocuğuyla birlikte çalışır. Tarihin gelişinden çok
çalışkandırlar. Birbirlerini tutarlar. Bizim atalarımız musahibin yani
kardeşliğin, yol arkadaşlığın adına eskiden akış demişler. Şimdiki
gençlerimizde o gelenek görenek halen yürüyor. İnsan böyle bir zamanda yol
arkadaşında huzur buluyor, güç buluyor. Bizde köyde komşun öldü mü o gün kimse
işe gitmez. Milyonlar da kazanacak olsan o gün işe gitmezsin. Tahtacılar paraya
önem vermez. Hepimiz gelip geçiciyiz bu dünyada bir tek bizim diktiğimiz
ağaçlar baki kalacak.
Baskılardan dağlara kaçtık
İbadetimizi cemevinde yaparız ama köyümüzde
cemevimiz yok. Hayıt dedemiz var. Mumlar yakarız ve ibadetimizi yaparız. Okullar
boşalınca ibadet yerimiz okulun bahçesi olur. Bahçesi güzeldir zaten,
ağaçlıdır. Okullar açılınca cemler evlerimiz de yapılır. Her şeyi kendi imkanımızla
yapıyoruz. İbadet insanın kendi işidir tabii ama en azından cemevi binamız için
devlet desteği olsun isteriz. Eskiden cem yapmak bile yasaktı gerçi. Jandarma
evleri basardı. O yüzden işte alevi köyleri genelde dağlardadır, uzaktadır. Göz
önünde olmamak için dağlara çıkmışlardır.
Sünni köyle aramız çok iyi
Yan tarafımızda Akçapınar Köyü var, Sünni
köyü. Yörük köyü de deriz oraya. Aramız çok iyidir. Birbirimizin adetlerine çok
saygılıyız, davet ederiz hatta. Komşu köyle hiç kötü olayımız olmamıştır, tarih
yazmaz. Yakında Kemer köyü var Türkmenler ama 3-4 hane kaldı. Ötelerde Mersin
Köyü, Ovacık Köyleri vardı ama oralarda Türkmen kalmadı, dağıldı hep. Bizim
köyümüzde çok dağıldı, göç verdik hep. Önceden burada meyve fabrikası vardı,
devlete ait. Köyden insanlar orada çalışırlardı, biz de oradan emekliyiz.
Devlet varken düzenliydi ama şimdi özelleşti. Artık yevmiyeli çalışanlar var
orda ama eskisi gibi değil tabi. Geçim iyice zorlaştı, bizim köyümüz de çok göç
verdi. Yoksa kimse köyünü bırakıp gitmek istemez ama naparsın işte geçim…

*BirGün Gazetesi Pazar Eki, 6 Haziran 2015
Yorumlar
Yorum Gönder