Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İkinci Yeni Müzesi: Hatay Meyhanesi

Temmuz, 2016 İstanbul’da Bağdat Caddesi’nin başındaki Hatay Restoran ilk bakışta sıradan bir meyhane gibi gözüküyor. Ama adımınızı atar atmaz burasının yalnızca bir meyhane olmadığını anlıyorsunuz. Duvarları baştan başa şair, yazar ve ressamların fotoğrafları, yazıları-çizileri, basında çıkan haberleriyle dolu. Meyhanenin müdavimlerinin isimleri her zaman oturdukları masaların yanına kazınmış. Sevdiğiniz sanatçının köşesinde oturup onun şiirlerine, çizgilerine karşı rakınızı yudumlayabiliyorsunuz. Meyhane deyip geçemeyeceğimiz Hatay Restoran Cemal Süreya adıyla da bütünleşmiş bir mekân. Meyhane, sahibi Mehmet Ali Işık’ın edebiyata düşkünlüğüyle adeta “İkinci Yeni Müzesi” gibi. Hatay Restoran’ın bu edebiyat düşkünü sahibiyle hem mekânı hem de abim dediği Cemal Süreya ile olan dostluğunu konuştuk.  Edebiyatla Harmanlanmış Dostluk Mehmet Ali Işık’ın macerası Sivas’ta çobanlık yaparken tek başına İstanbul’a göçüyle başlıyor. 1965’te başlayan İstanbul serüveni çeşitli iş macer

Kanıksadığımız Orhan Veli

Mart, 2016 Şeref Özsoy, Türkiye’de Orhan Veli ile ilgili en büyük koleksiyona sahip birkaç kişiden biri. İlk kez çocukluğunda ilkokul öğretmenin verdiği kitapla tanışmış Orhan Veli ile. Şu an kütüphanesinde ilk baskı Orhan Veli kitapları, yaptığı çevirileri, yazdığı ve çıkarttığı dergiler, O'nun hakkında yazılanlardan oluşan kitaplar, şiirlerinden bestelenen şarkıların yer aldığı plaklar oldukça büyük bir yer kaplıyor. Bunun yanı sıra Özsoy, Orhan Veli hakkında kitap yazmış ve büyük bir özveriyle şiir evi açmış. Tüm araştırmalarının ardından “Orhan Veli’de beni şaşırtan ya da üzen hiçbir yön olmadı” diyecek kadar da Orhan Veli’yi kanıksamış.  Biz de Orhan Veli’yi bir de ondan dinlemek için Beyoğlu’ndaki sahafına gidiyoruz. Şeref Özsoy bizim için Orhan Veli’yi anlatmaya başlıyor.  Orhan Veli’nin aruz ve hece ölçüsünü reddetmesinin sebebi sizce nedir, bunun onun hayata bakış açısıyla ilgisi nedir?  Orhan Veli, aruzu da hece ölçüsünü de iyi bilirdi. Bunu şu hikâyeyle an

Ülker Sokak’ta Lubunya Olmak

İstanbul Beyoğlu, Cumhuriyet Dönemi’nde başlayan göçlerle birlikte her çeşit topluluğa ev sahipliği yapmış, kozmopolitliğin simgesi bir semt. İçerisinde en modern ve köhne sokaklar yan yana; seçkin ve kuytuda kalmış hayatlar dip dibe yaşanıyor. Beyoğlu’ndaki Ülker Sokak ise bu kozmopolitliğin içinde trans ve transseksüellere ev sahipliği yapan, onların varoluşu açısından önemli bir mekân-dı. Ancak 1996’da yılında başlayan operasyonlarla dönemin emniyet amiri Hortum Süleyman önderliğinde mahalle “temizlendi”, translar -her ne kadar direnseler de- “sürüldü”. Bir sokağın varoluş ve yok oluş hikâyesini, bir kimliğin var olabilme mücadelesini, olayların yirminci yılında dinlemek için aktivist Demet Demir ile konuştuk.  Son Durak Ülker Sokak Demet Demir, Türkiye’de LGBTİ denilince akla ilk gelen isimlerden biri. Elli dört yaşında, otuz yıldır Ülker Sokak’ta yaşıyor ve yedi kedisi var. Ülker sokağın mazisini de bugününü de en iyi anlatacak birkaç isimden biri.  Trans ve transseksüe

Adalı Sait Faik ve Bakkal Dostu Orhan

Sait Faik; İstanbul’u çokça anlattığı hikâyelerinde, kalabalık semtleri, kenar mahalleleri, balıkçıları, kuşları, boyacıları, insanın tasasını işler. Yoksul insanları anlattığı yazılarında, “küçük insanlar” diye tabir edilenleri devleştirir adeta. Sadece anlatmakla kalmaz “kahramanları” ile dostluk da kurar. Hal böyle olunca onu en iyi kim anlatır sorusunun peşine düştük ada yollarına.  Burgazada’ya gitmek için hava biraz soğuk ama vapurdan ilk indiğinizde sizi Sait Faik Abasıyanık’ın heykeli karşılıyor ve bu içimizi bir nebze ısıtıyor. Sait Faik’in Burgazada’da annesiyle beraber yaşadığı ev şimdi müze. Müzeyi gezdikten sonra, sokaklarında dolaşıyoruz adanın. Mutlaka birileri olmalı diyorum içimden. Sokakta odun kıran yaşlı bir amca çarpıyor gözüme, “Belki de arkadaşıdır!” diyorum; ama değil. “Onun zamanına ben yetişemedim diyor,” biraz üzülüyorum. Ama müjdeyi veriyor: “Aşağı sokakta Bakkal Orhan var, ona gidin, beraber balığa giderlermiş o anlatır size,” diyor.  Burgazada’da

Modernizmle Sindirilmiş Bir Cumhuriyet Kızı: Adalet Ağaoğlu

*Kefal Dergi, Ağustos 2013 Londra Kitap Fuarı’ndan yeni geldiniz, nasıl geçti fuar?  Ben aslında kitap fuarlarını yayınevlerinin ticari yarışı olarak görüyorum. Okur açısından değerlendirirsek bu yıl Türkiye’ye Frankfurt Kitap Fuarı’ndan daha fazla ilgi vardı. Bizim için en önemli mesele kitapların yurt dışındaki okurlara sağlıklı bir çeviri ile buluşması idi; çünkü Türkçe her çevirmenin altından kalkabileceği bir dil değil ve üslup konusunda da sıkıntılar yaşanıyordu. Ben de bu konuda çok hassasım. Şimdi bizim bakanlığımızın da içinde olduğu bir çeviri ağı kurulmuş. Pakistan’dan Mısır’dan benim kitaplarıma çeviri teklifi geliyor. Bu beni sevindirdi; ama önemli olan dil hassasiyetinin korunması.  Batılı okurun Türk edebiyatına oryantalist bir gözle baktığına dair bir yakınma var. Orhan Pamuk mesela, oryantalist olmakla itham ediliyor siz ne düşünüyorsunuz?  Okurdan çok yayınevlerinin seçmeci ve ırkçılığa benzeyen bir yayın politikası var ve bizim kuşağımız bu konuda çok

Cinsiyetçiliğe Karşı Harekete Geç/Erktolia

*BirGün Gazetesi Pazar Eki, 21 Haziran 2015 Ülkemizde toplumsal yaşamda kök salmış cinsiyetçi bir dil sorunu olduğu aşikâr. Günlük yaşamda “adamlık, erkeklik” gibi kavramların kadınlar tarafından da övgü dolu ifadeler olarak kullanıldığına tanıklık ettiğimiz; hatta bizzat kullandığımız olmuştur. Toplumsal yaşamın her alanına hâkim bu ideoloji doğal olarak her yerde karşımıza çıkıyor. Bunun en önemli sebebi bu dilin artık toplumun çoğunluğu tarafından kanıksanmış olması. Şimdiye kadar cinsiyetçiliği ifşa etmek üzere pek çok girişim varken geçtiğimiz mart ayında açılan erktolia.org bunu bir adım ileriye taşıdı. Erktolia, Türkiye’de cinsiyetçiliğe karşı harekete geçmek üzerine kurulmuş online bir mücadele platformu. Şirketlerin, siyasetçilerin, markaların, medyanın cinsiyetçi söylemlerini ifşa etmeyi ve onlara rahatsızlık vermeyi amaçlıyorlar. Kurucular, Sibel Schick ve Dilara Gürcü ile erktolia.org’un mücadelesini konuştuk.  Öncelikle bu fikir nerden çıktı, kuruluş aşamasını k

Ağacın Dalında Hayat Bulan Halk: Tahtacılar

Geçmişte Yunan tanrılarının evi olan İda Dağı, Orta Asya göçleriyle Türklerin yurdu oldu. Anadolu’ya en önde giren akıncı boyları aynı zamanda en batıya gelenlerdi. Kökleri Ağaçerileri’ne dayanan bu akıncı boylarının birçoğu Hacı Bektaş Veli’nin etkisiyle Aleviliği tercih edip doğayla barışık bir hayat felsefesi edindiler. Geçmişte Afrodit’in yüzünü yıkadığı pınarlar akan İda Dağı’na Türkler Kazdağları ismini verdi. Dünya’nın İsviçre Alper’inden sonra en çok oksijen üreten ulu çam ağaçları Alevi Türkmenlerinin geçim kaynağı oldu. Ağaç ve orman işçiliği manasına gelen ve Orta Asya’dan Anadolu’nun en ucuna getirdikleri meslekleri aynı zamanda onlara isimlerini verdi. Başlangıçta orman içlerinde konar-göçer bir yaşam sürmeleri onları mevcut sosyokültürel ortamdan ayırdı. Kazdağları’nın eteklerinde B eksi olan kan gruplarının bile değişmeden günümüze geldiği Tahtacılar’dan söz edilebilir. Günümüzde ise yerleşik yaşama geçen Tahtacıların büyük çoğunluğu geçim kaynağı olarak toprağa bağ

Yorgun Gözler Radara Karşı

*BirGün Gazetesi Pazar Eki, Mayıs - 2015 Teknoloji kapitalizmin en büyük silahlarından biri. Her alanda olduğu gibi denizler de teknoloji ile geleneksel arasındaki bu savaştan payını alıyor. Çanakkaleli balıkçılarsa kapitalizmin imkânlarına karşı gözleriye savaşıyor. Balıkları radar yerine çıplak gözle tespit etmeye dayanan geleneksel avlanma stili aynacılık; hem endüstrileşmeye hem gelenekselin yok olmasına karşı bir duruş. Aynacılığın altında sadece bir avlanma stili değil, aynı zamanda denizlerin cömertliğine bir saygı  yatıyor. 25 yıllık aynacı Çağlar Kütük ve tayfasıyla balık avının insani yönlerini konuştuk. "YERİ GELİR İZLEME İŞLEMİ SAATLER SÜRER" Balıkçılıkla aynacılık aynı şey değildir. Aynacılık ayrı bir tecrübedir. Aynacı adam balığı tutturan veya kaçırttıran adamdır. Tekne hareket halindeyken teknenin altındaki bir mercekten suyun içine bakıp balıkları tespit eder. Kaptanın bütün refleksleri aynacıya bağlıdır. Aynacı yarım metre mesafeden alttan