Kayıtlar

Ocak, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dikkat Sanat Çıkabilir!

Resim
Eylül, 2016 Evinizin en güzel köşesine asacağınız tabloyu bir çöp tenekesinden alabileceğiniz aklınıza hiç gelmiş miydi? Ya da yaratıcısının, göz bebeği sanat eserini çöp tenekesine bırakıp meçhule teslim edeceği… Evet, bunları gerçekleştiren biri var. Efe Işıldaksoy, yaptığı resimleri çeşitli çöp tenekelerine bırakarak insanlara hediye ediyor. “rastarules” kullanıcı adıyla sosyal medya hesabından, önce yaptığı resmin fotoğrafını paylaşıp, çöpün adresini ekliyor. Sonrasında ise uzaktan izlemeye başlıyor. Bir süre sonra çöpün etrafı insanlarla doluyor ve bir şanslı tabloya sahip oluyor. Üç yıl önce başlayan bu sıra dışı projenin ismi Kafalar Hep Karışık. Ve tabii bir derdi de var. Cevaplara ulaşmak için Efe Işıldaksoy’a ulaşıyorum. Aklımdaki ilk soru net:  Resimlerini çöpe atma fikri nereden çıktı? “Yüksek Sanat kategorisine meydan okuyan bir post modern dönem işi olarak Kafalar Hep Karışık projemde temelde saygıyı sorguluyorum. Bence toplumu ayakta tutan şey saygıdır v...

Kurumsal Delilik: Deliler Derneği

Resim
Ağustos, 2016 “Hepimiz deli doğarız, bazılarımız deli kalırız” demiş Samuel Beckett. Deli kalmayı “başarabilmiş” bir grup Çanakkaleli deli de işi bir adım daha ileri götürerek bundan yaklaşık yirmi yıl önce Deliler Kulübü’nü kurmuşlar. Her yıl kendi deli başkanlarını seçtikleri, Deliler Günü’nü organize ettikleri ve bir takım delilikler gerçekleştirdikleri bir kulüp. “Akıllılar ne yapıyor görüyoruz, bize bıraksalar ülkeyi bile daha güzel yönetiriz,” diyor kulüp başkanları Metin Kaya. Her yıl yaz aylarında organize ettikleri Deliler Günü öncesi Çanakkale’nin küçük bir kahvehanesinde etrafımda on kadar deliyle hayatımın en garip haberine başlıyorum. “Felsefemiz delidir ne yapsa yeridir” Kulübün deliliğini “resmi” olarak tüm kulübe ispat etmiş kulüp başkanı Metin Kaya ile konuşmaya başlıyoruz. Mizacı gereği olsa gerek yerinde duramıyor, çok heyecanlı. Başkan olarak ona kulübün tarihini soruyorum. Dediğine göre bu işi organize eden mahallenin muhtarı. Bir akşam arkadaşlarıyla ot...

İkinci Yeni Müzesi: Hatay Meyhanesi

Resim
Temmuz, 2016 İstanbul’da Bağdat Caddesi’nin başındaki Hatay Restoran ilk bakışta sıradan bir meyhane gibi gözüküyor. Ama adımınızı atar atmaz burasının yalnızca bir meyhane olmadığını anlıyorsunuz. Duvarları baştan başa şair, yazar ve ressamların fotoğrafları, yazıları-çizileri, basında çıkan haberleriyle dolu. Meyhanenin müdavimlerinin isimleri her zaman oturdukları masaların yanına kazınmış. Sevdiğiniz sanatçının köşesinde oturup onun şiirlerine, çizgilerine karşı rakınızı yudumlayabiliyorsunuz. Meyhane deyip geçemeyeceğimiz Hatay Restoran Cemal Süreya adıyla da bütünleşmiş bir mekân. Meyhane, sahibi Mehmet Ali Işık’ın edebiyata düşkünlüğüyle adeta “İkinci Yeni Müzesi” gibi. Hatay Restoran’ın bu edebiyat düşkünü sahibiyle hem mekânı hem de abim dediği Cemal Süreya ile olan dostluğunu konuştuk.  Edebiyatla Harmanlanmış Dostluk Mehmet Ali Işık’ın macerası Sivas’ta çobanlık yaparken tek başına İstanbul’a göçüyle başlıyor. 1965’te başlayan İstanbul serüveni çeşitli iş m...

Sokağın Belleği: Graffiti

Resim
Graffiti özgür, geçici ve başkaldıran bir sanat  olarak bilinir. Sistem tarafından, toplumun aynası olan duvarların Vandallar tarafından kirletilmesi olarak tanımlanırken; graffitici “gece işçisi”nin tek yaptığı, duvarlara bellek kazandırmaktır. Türkiye’de graffitici deyince akla gelen ilk isimle, “Turbo” olarak tanıdığımız Tunç Dindaş ile graffitiyi konuştuk.  Öncelikle graffiti hayatının nasıl başladığından bahseder misin? 80’lerdeki Break Dance furyası başladığında ben de yapmaya başlamıştım. O dönemlerde aldığım Break Dance plaklarının kapaklarında graffiti’leri görüyordum ama ne olduğunu anlamıyordum. Plak kapaklarındaki graffitileri bilmeden kağıtlara çiziyordum. Çocukluğumdan gelen bir resim yeteneğim vardı zaten. 1984 yılının sonlarına doğru “Beat Street” adlı bir film seyrettim. Orada graffitinin ne olduğunu anladım. 1985’ten beridir de sokaklara aktif graffiti yapıyorum.  Graffitiye başlarken aklındaki şey neydi?  Beni daha çok gizli meş...

Yazıya Saygı: Dolma Kalem Tamirciliği

Resim
Nisan, 2016 Dolma kalemin öyküsü MS 800’lü yıllarda mürekkeple yazı yazma sürecine dek uzanıyor. Bazı kuşların kanat kemikleri ya da kamış gibi materyallerin hokka adı verilen mürekkep haznesine batırılarak kullanılması dolma kalemin en ilkel halini oluşturuyordu. 1900’lü yıllarda, doldurulabilen mürekkep haznesini içinde taşıyabilen kalemlerin icadıyla, dolma kalemin serüveni tam anlamıyla başladı. Önce tükenmez kalemler sonra tam ortasında yaşadığımız bilgisayar çağı dolma kalem kullanımını azaltsa da o hiç istifini bozmadan, bir avuç kalmış tutkunuyla büyülü çekiciliğini sürdürmeye devam etti. Günümüzde daha çok bu büyüyü hâlâ hisseden koleksiyonerlerin ceplerini dolduruyor dolma kalemler. Biz de o koleksiyonerlerin mutlaka kapısını çaldığı ortak adrese doğru yol alıyoruz: Dolma Kalem Tamircisi’ne. “Tarihi canlandırıyoruz”  Sirkeci Büyük Postane’nin yanındaki sokakta çakmak, gözlük, şemsiye gibi eşyaların tamir edildiği, birbiri ardına sıralanmış küçücük dükkânlar v...

Kanıksadığımız Orhan Veli

Resim
Mart, 2016 Şeref Özsoy, Türkiye’de Orhan Veli ile ilgili en büyük koleksiyona sahip birkaç kişiden biri. İlk kez çocukluğunda ilkokul öğretmenin verdiği kitapla tanışmış Orhan Veli ile. Şu an kütüphanesinde ilk baskı Orhan Veli kitapları, yaptığı çevirileri, yazdığı ve çıkarttığı dergiler, O'nun hakkında yazılanlardan oluşan kitaplar, şiirlerinden bestelenen şarkıların yer aldığı plaklar oldukça büyük bir yer kaplıyor. Bunun yanı sıra Özsoy, Orhan Veli hakkında kitap yazmış ve büyük bir özveriyle şiir evi açmış. Tüm araştırmalarının ardından “Orhan Veli’de beni şaşırtan ya da üzen hiçbir yön olmadı” diyecek kadar da Orhan Veli’yi kanıksamış.  Biz de Orhan Veli’yi bir de ondan dinlemek için Beyoğlu’ndaki sahafına gidiyoruz. Şeref Özsoy bizim için Orhan Veli’yi anlatmaya başlıyor.  Orhan Veli’nin aruz ve hece ölçüsünü reddetmesinin sebebi sizce nedir, bunun onun hayata bakış açısıyla ilgisi nedir?  Orhan Veli, aruzu da hece ölçüsünü de iyi bilirdi. Bunu şu hi...

Ülker Sokak’ta Lubunya Olmak

Resim
İstanbul Beyoğlu, Cumhuriyet Dönemi’nde başlayan göçlerle birlikte her çeşit topluluğa ev sahipliği yapmış, kozmopolitliğin simgesi bir semt. İçerisinde en modern ve köhne sokaklar yan yana; seçkin ve kuytuda kalmış hayatlar dip dibe yaşanıyor. Beyoğlu’ndaki Ülker Sokak ise bu kozmopolitliğin içinde trans ve transseksüellere ev sahipliği yapan, onların varoluşu açısından önemli bir mekân-dı. Ancak 1996’da yılında başlayan operasyonlarla dönemin emniyet amiri Hortum Süleyman önderliğinde mahalle “temizlendi”, translar -her ne kadar direnseler de- “sürüldü”. Bir sokağın varoluş ve yok oluş hikâyesini, bir kimliğin var olabilme mücadelesini, olayların yirminci yılında dinlemek için aktivist Demet Demir ile konuştuk.  Son Durak Ülker Sokak Demet Demir, Türkiye’de LGBTİ denilince akla ilk gelen isimlerden biri. Elli dört yaşında, otuz yıldır Ülker Sokak’ta yaşıyor ve yedi kedisi var. Ülker sokağın mazisini de bugününü de en iyi anlatacak birkaç isimden biri.  Trans ve tr...

Adalı Sait Faik ve Bakkal Dostu Orhan

Resim
Sait Faik İstanbul’u çokça anlattığı hikâyelerinde kalabalık semtleri, kenar mahalleleri, balıkçıları, kuşları, boyacıları, insanın tasasını işler. Yoksul insanları anlattığı yazılarında, “küçük insanlar” diye tabir edilenleri devleştirir adeta. Sadece anlatmakla kalmaz “kahramanları” ile dostluk da kurar. Hal böyle olunca onu en iyi kim anlatır sorusunun peşine düştük ada yollarına.  Burgazada’ya gitmek için hava biraz soğuk ama vapurdan ilk indiğinizde sizi Sait Faik Abasıyanık’ın heykeli karşılıyor ve bu içimizi bir nebze ısıtıyor. Sait Faik’in Burgazada’da annesiyle beraber yaşadığı ev şimdi müze. Müzeyi gezdikten sonra, sokaklarında dolaşıyoruz adanın. Mutlaka birileri olmalı diyorum içimden. Sokakta odun kıran yaşlı bir amca çarpıyor gözüme, “Belki de arkadaşıdır!” diyorum; ama değil. “Onun zamanına ben yetişemedim diyor,” biraz üzülüyorum. Ama müjdeyi veriyor: “Aşağı sokakta Bakkal Orhan var, ona gidin, beraber balığa giderlermiş o anlatır size,” diyor.  Burgaz...

Modernizmle Sindirilmiş Bir Cumhuriyet Kızı: Adalet Ağaoğlu

Resim
*Kefal Dergi, Ağustos 2013 Londra Kitap Fuarı’ndan yeni geldiniz, nasıl geçti fuar?  Ben aslında kitap fuarlarını yayınevlerinin ticari yarışı olarak görüyorum. Okur açısından değerlendirirsek bu yıl Türkiye’ye Frankfurt Kitap Fuarı’ndan daha fazla ilgi vardı. Bizim için en önemli mesele kitapların yurt dışındaki okurlara sağlıklı bir çeviri ile buluşması idi; çünkü Türkçe her çevirmenin altından kalkabileceği bir dil değil ve üslup konusunda da sıkıntılar yaşanıyordu. Ben de bu konuda çok hassasım. Şimdi bizim bakanlığımızın da içinde olduğu bir çeviri ağı kurulmuş. Pakistan’dan Mısır’dan benim kitaplarıma çeviri teklifi geliyor. Bu beni sevindirdi; ama önemli olan dil hassasiyetinin korunması.  Batılı okurun Türk edebiyatına oryantalist bir gözle baktığına dair bir yakınma var. Orhan Pamuk mesela, oryantalist olmakla itham ediliyor siz ne düşünüyorsunuz?  Okurdan çok yayınevlerinin seçmeci ve ırkçılığa benzeyen bir yayın politikası var ve bizim kuşağımız ...

Cinsiyetçiliğe Karşı Harekete Geç!

Resim
*BirGün Gazetesi Pazar Eki, 21 Haziran 2015 Ülkemizde toplumsal yaşamda kök salmış cinsiyetçi bir dil sorunu olduğu aşikâr. Günlük yaşamda “adamlık, erkeklik” gibi kavramların kadınlar tarafından da övgü dolu ifadeler olarak kullanıldığına tanıklık ettiğimiz; hatta bizzat kullandığımız olmuştur. Toplumsal yaşamın her alanına hâkim bu ideoloji doğal olarak her yerde karşımıza çıkıyor. Bunun en önemli sebebi bu dilin artık toplumun çoğunluğu tarafından kanıksanmış olması. Şimdiye kadar cinsiyetçiliği ifşa etmek üzere pek çok girişim varken geçtiğimiz mart ayında açılan erktolia.org bunu bir adım ileriye taşıdı. Erktolia, Türkiye’de cinsiyetçiliğe karşı harekete geçmek üzerine kurulmuş online bir mücadele platformu. Şirketlerin, siyasetçilerin, markaların, medyanın cinsiyetçi söylemlerini ifşa etmeyi ve onlara rahatsızlık vermeyi amaçlıyorlar. Kurucular, Sibel Schick ve Dilara Gürcü ile erktolia.org’un mücadelesini konuştuk.  Öncelikle bu fikir nerden çıktı, kuruluş aşaması...

Kitap Tamircileri

Resim
Ciltci Ayhan Usta Çoğumuzun kütüphanesinde ciltlenmiş kitaplar vardır. Bu kitaplar kütüphanemizdeki varlıklarıyla eskiyi temsil ederler. Zaten bunlar ya babamızdan kalmıştır ya dedemizden. Aslında kimlerden kaldığını tam bilmiyorum ama ciltçiliğin en parlak dönemi 1970 ve 1980 yılları arası. Bu mesleğin çöküşü ise 12 Eylül cuntasının yaktığı kütüphanelerin yerine, Özal’ın kuşe kağıda basılı zengin olma rehberlerinin geldiği döneme denk geliyor. Bu cilt işini kendime dert edindikten sonra gidecek yer olarak ilk aklıma Aslıhan Pasajı geliyor. Aslıhan’ın üst katında küçücük köhne bir dükkanda çalışan amca. Kendisiyle konuşmaya gittiğimde dükkanın kapalı olduğunu görüyorum. 7-8 aydır haber alınamıyormuş. Dükkanı da öylece duruyor. Elektrikli ocağı bile hale prize takılı. Başına bir şey geldiğini düşünüyor esnaf arkadaşları. Ciltçiliğin makus talihiyle ilk böyle tanışıyorum. Son bir umut yönümü yayıncılığın eski merkezi Cağaloğlu’na çeviriyorum. Güçlükle bulduğum iki cilt evinin s...

Ağacın Dalında Hayat Bulan Halk: Tahtacılar

Resim
Geçmişte Yunan tanrılarının evi olan İda Dağı, Orta Asya göçleriyle Türklerin yurdu oldu. Anadolu’ya en önde giren akıncı boyları aynı zamanda en batıya gelenlerdi. Kökleri Ağaçerileri’ne dayanan bu akıncı boylarının birçoğu Hacı Bektaş Veli’nin etkisiyle Aleviliği tercih edip doğayla barışık bir hayat felsefesi edindiler. Geçmişte Afrodit’in yüzünü yıkadığı pınarlar akan İda Dağı’na Türkler Kazdağları ismini verdi. Dünya’nın İsviçre Alper’inden sonra en çok oksijen üreten ulu çam ağaçları Alevi Türkmenlerinin geçim kaynağı oldu. Ağaç ve orman işçiliği manasına gelen ve Orta Asya’dan Anadolu’nun en ucuna getirdikleri meslekleri aynı zamanda onlara isimlerini verdi. Başlangıçta orman içlerinde konar-göçer bir yaşam sürmeleri onları mevcut sosyokültürel ortamdan ayırdı. Kazdağları’nın eteklerinde B eksi olan kan gruplarının bile değişmeden günümüze geldiği Tahtacılar’dan söz edilebilir. Günümüzde ise yerleşik yaşama geçen Tahtacıların büyük çoğunluğu geçim kaynağı olarak toprağa bağ...